24 Ağustos 2014 Pazar

MUSTAFA KUTLU VE "NUR"



    

  Bugünkü yazımda Mustafa Kutlu'nun eseri olan “Nur” hakkında bilgi vermek istiyorum. Mustafa Kutlu bu eserinde arayış içinde olan bir genç kızı ve ona kendisini bulmasına yardımcı olmaya bir genç delikanlıyı anlatıyor.Mustafa Kutlu'nun bu eserinin ana kahramanları Nur ve Sinan’dır.

        Bir hakikat yolculuğu olarak tanımlanabilecek bu hikayede , genç bir mimar olan Nur’un iç sıkıntılarına çare bulmak için çaldığı kapılar ve yol üstünde tanıştığı insanlar anlatılıyor. Ana kahramanın etrafında yer alan her bir kişiyi, yazar  bir ressam gibi gözümüzün önünde canlandırıyor. Örneğin; Genç, heyecanlı ve inançlı bir mimar olan Sinan, Sinan'ın babası Kadırgalı hamal Ali, Sinan'ın  hapishanede yatan ağabeyi delikanlı Demirci Cemil, Sinan'ın hasta olan kız kardeşi Çiçek, Çiçek’in sevdiği Doktor Cüneyt, Nur’un babası İskender Bey, Nur’un yurt dışında yaşayan annesi  vs. diğer şahıslar birçok kişi bu hikayede yer alıp bize insanlık; yani insanoğlunun türlü hallerini anlatıyor.

         Mustafa Kutlu, günümüz insanının değişmeyen “boşluk” problemini bir kişiyi merkeze alarak anlatıyor. Bu eserin ana kahramanı olan Nur içindeki manevi boşluğu doldurmak için arayışa girer. Her yeri dolaşarak bu boşluğu gidermeye çalışır. Bunu bir gün rüyasında duyduğu :” Yaşamak için yaşatmak gerekir.” sözüyle yerine getirir. Yani uyandığında böbreğinin bir tekini Çiçek'e vermeye karar verir. Böbreği verdikten sonra ölür. Rüyasındaki gibi ebedi alemde yaşamak için yaşatır ve böylece bir nur olup gökyüzüne gider.




BİR RESİM BİR YORUM




  
       Bugünkü yazımda yukarıda görmüş olduğunuz resmin  ne çağrıştırdığıdır. Bilindiği gibi insan duygu ve düşüncelerini ortaya çıkaran bir çok araç vardır demiştik. Bu araçlar arasında  roman,hikaye,şiir vs. dir. Bunların yanında edebiyatta güzel sanatların yeri de vardır. Bunlar; plastik (görsel) sanatlar, fonetik (işitsel) sanatlar ve dramatik (ritmik) sanatlardır. Görsel sanatlar resim,  heykel, mimari, kabartma, hat, tezhip ,minyatür; işitsel sanatlar edebiyat,müziktir; dramatik sanatlar ise tiyatro, bale,dans, opera, sinemadır.

      Yukarıda da bahsettiğimiz gibi edebiyatta ve hayatta duygu ve düşüncelerimizi bu araçlarla ortaya koyarız.  Bunlardan biri ise resimdir. Yukarıdaki resimde tabiatın,yani dört mevsimin resmi verilmiştir. Bu resimde tabiatın  dört şekli de verilmiş;yani mevsim dört şekilde anlatılmış. Resmin ilk bölümü ilkbaharı simgeliyor ve bize cıvıl cıvıl bir duygu veriyor,çünkü ilkbahar insanların ruhuna neşe saçar,ilkbaharın gelişi yeni bir başlangıcı simgeliyor ve hayatın ergen çağını simgeliyor. Resmin ikinci bölümü ise yazı simgeliyor ve bize bir rehavet veriyor,çünkü yaz mevsiminde hava çok sıcak oluyor bu da inanları ve diğer canlıları mayıştırıyor ama buna rağmen yaz mevsimi insanları dinlendirme ve insanların birbirleriyle daha çok zaman geçirdikleri mevsimdir ve hayatın  olgunlaşmaya başladığı çağını simgeliyor.  Resmin  üçüncü bölümü  sonbaharı simgeliyor ve sonbahar hayatın biraz daha içine kapanmasını simgeliyor. İnsanlar sonbaharda biraz daha karamsar oluyorlar. Bunun için  bu mevsim hayatın olgunlaşıp yaşlanmaya başladığını simgeliyor. Son bölümde ise kış mevsimini simgeliyor. Bu mevsim hayatın yaşlanmış halini simgeliyor. Bu ayda insanlarda biraz daha donukluk oluyor.


      Ama yine de bu söylediklerime  rağmen her mevsim kendi halinde güzel ve her insan farklı mevsimi sever. Örneğin; Kimi insanlar kışı,kimi insanlar da yazı sevebilir. Çünkü zevkler ve renkler tartışılmaz.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

BİR ŞİİR BİR YORUM 2



AŞK - ÖZDEMİR ASAF


Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin

      Bugün yine başka bir şiir başka bir yorum var. Bugün Özdemir Asaf ‘ın “Aşk” şiirini ele alacağız. Daha öncede söylediğim gibi insanlar duygu ve düşüncelerini belli şeylerle ifade ederler ve bunların en güzel örneklerinden biri de şiirdir.

      Özdemir Asaf'ın bu güzel şiirinde, bu kısacık dörtlüğünde çok şey anlatılmak isteniyor. Yani şairin şiiri çok kısa ama çok da anlamlı .Bu şiir adından da anlaşılacağı üzere bir aşk şiiridir. Şair bu şiirinde sevgilisine duyduğu hisleri ve bu hislerin oluşturduğu duygudan bahsediyor.

      Şiirin ilk dizesinde “Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin “ sözüyle sevgilisinin varlığının bir kalabalık gibi olduğunu söylüyor. Çünkü çöl gerçekten de büyük ve ıssızdır. Şair bu büyük çöllerde  yalnız olmadığını, sevdiğinin varlığı ona bir kalabalık gibi geldiğini ve başkalarının varlığına ihtiyaç duymadığını söylüyor. Şiirin ikinci dizesinde ise sevgilinin varlığının büyük denizlerde nadir bulunan bir balık gibi olduğunu, yani değerli olduğunu söylüyor. Şiirin üçüncü dizesinde ise sevgilinin şairi şekilden şekle soktuğundan bahsediyor. Sevgilinin kendisini ağlattığını, güldürdüğünü, mutlu ettiğini, mutsuz ettiğini söylüyor. Son dize de ise sevgilinin  kendisini hasta eden de iyileştiren de olduğunu söylüyor.

      Kısacası bu aşk şiirinde şair sevgilisinin kendisi için her şey olduğunu söylüyor.


BİR ŞİİR BİR YORUM 1



SENSİN - CEMAL SAFİ



Her şeyin sonrası, evveli sensin
Gönlümün biricik emeli sensin
İnan ki çökerim çekemem dersen
Çünkü canevimin temeli sensin


      Bugünkü konumuz edebiyatın bir parçası olan şiir ve bu konuda kısa bir eseri olan Cemal Safi’nin bu şiirini yorumlamak. Bilindiği gibi insanlar duygu ve düşüncelerini bazı yollarla ortaya koyarlar. Bu yollardan en çok tercih edileni ve sevileni ise hiç kuşkusuz ki şiirdir. Şiirin konusu ise başta ilahi ve beşeri olmak üzere aşktır;bunun yanında özlem, ayrılık, hasret,ölüm,vuslat vs. dir.


      Yukarıda geçen konular hakkında Cemal Safi de şiir yazmıştır. Bunlardan biride yukarıda geçen bir dörtlük olan aşk şiiridir. Cemal safi bu şiirinde sevgiliye seslenmek- tedir,sevgiliye olan durumunu ona arz etmektedir.



      Cemal Safi şiirin ilk dizesinde sevgiliye her şeyin sonrası ve evveli olduğunu söylüyor; yani sevgilinin kendisi için her şeyin başı ve sonu olduğunu söylüyor. İkinci dizede sevgili- nin varlığının kalbinin biricik,tek arzusu olduğunu söylüyor,kalbinin tek arzusu sevgiliye sahip olmak. Üçüncü dizede sevgilinin kendisini istememesiyle çökeceğini söylüyor. Son dizede ise çökmesinin sebebinin sevgilinin onun can evi olması; yani sevgili şairin kalbinin içindeki can evinin temelidir,direğidir.

ETKİLEŞİM=İLETİŞİM MİDİR ?




      Etkileşim; Birbirini karşılıklı olarak etkileme işi demektir. Etkileşim, nesnelerin ya da olayların karşılıklı birbirlerini etkilemeleri anlamına gelir.Etkinin çok yönlü olanıdır diyebiliriz. Etkileşim insanın olduğu her  yerde  söz konusudur. İşte, evde, okulda insanlardan,nesnelerden etkilenir ve onları etkileriz. Örneğin; Öğretimsel etkileşim; öğrenci ile onun çevresi arasında yer alan olaydır. İletişim ise ;duygu, düşünce ya da bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması , bildirişim, haberleş- medir. Örneğin; Telefon, telgraf, televizyon, radyo, internet vs. gibi şeyler  iletişim ürünleridir.


      Etkileşim iletişimdir, eğer böyle olmasıydı insanlar ilkel topluluklardaki gibi geride olurdu. Etkileşim, iletişimle birlikte insanları ilkel bir toplum olmaktan uzaklaştırıp medeni bir toplum haline getirir. Etkileşim ve iletişim tek yönlü değildir. Etkileşim ve iletişim bir araya gelerek çeşitli kültürleri oluşturur. Teknolojinin artmasıyla  etkileşim de iletişim de atmıştır ve  farklılaşmıştır. Bireyler arasında bireysel ya da profesyonel ilişkilerin oluşturduğu ağ olarak adlandırılabilecek olan sosyal ağlar günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelmiştir. Etkileşim ve iletişimde aynı kültürden olan insanlar gibi farklı kültürden olan insanlar da birbirini etkiliyor. İnsanların birbirlerine güvenmeleri veya güvenmemeleri etkileşim=iletişimi de olumlu ya da olumsuz olarak etkiliyor. İnsanlar arasındaki sağlıklı diyalogla etkileşim=iletişimi olumlu yönden etkiler. Etkileşim=iletişimin sağlıklı olması için öncelikle insanların birbirlerine saygı duymaları, birbirlerinin haklarını gözetmelerinden başlar. Etkileşim=iletişim hayatın her alanında vardır: evde, okulda, hastanada, bakkalda, markette vs. her yerde vardır.

DİVAN EDEBİYATINDA AŞK



      Aşk, Divan Edebiyatının en vazgeçilmez konusudur. Divan edebiyatındaki aşk acı ve ızdırap doludur. Divan edebiyatında aşk, çaresi bulunmayan bir derttir, ama Divan edebiyatının aşıkları bu dertten memnundurlar. Şikayetçi değildirler. Örneğin; Fuzûlî 'nin  şu beytinde :

" Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
  Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır "

görüldüğü gibi şair, içerisinde bulunduğu aşk derdinden şikayetçi değildir; tam tersine aşk derdiyle yaşadığı için mutludur.

      Divan Edebiyatı'nda aşk beşeri ve ilahi olmak üzere iki şekilde ele alınır. Bu iki biçimde de duru bir aşktan, duru bir sevgiden bahsedilir. Beşeri aşk, dünyevi zevkleri barındıran aşktır. Şair, sevgiliye karşı en derin ve en samimi duyguları besler. Bunda söz konusu olan duru bir aşktır. Aşık, sevgiliye asla kavuşamaz., yani vuslat yoktur. Bundan dolayı aşık çok derin yaralar alır ve çok eziyetler çeker. Ancak aşık çektiği acılardan mutludur. İlahi aşk ise, Allah'a duyulan aşktır, yani Allah'a kavuşmak ister aşık. Aşığın sevgisi ilk başta beşeri aşk iken zamanla sevgiliden Allah'a yönelir. Şair, aşıktır, Sevgili ise Allah'tır. Aşık, Mecnun; sevgili ise, Leyla'dır.

      Divan Edebiyatı'nda aşk için her şey feda edilir. Divan edebiyatı eserlerinde aşklar  platonik, sevgili ise acımasız ve zalimdir. Divan şiirinde aşık hep bahtsızdır, sevgili ise güçlü ve zalimdir.  Sonuç olarak Divan Edebiyatı'nda aşk, sevilenin zalimliği ve acı çektirme isteği; sevenin ise bahtsızlığı ve acı çekmesi üzerine kurulmuştur. Bütün bunlar sevenin sevdiğine kavuşmasını engeldir ve bu kavuşamama durumu aşkı daha da yüceltir.

DİVAN ŞİİRİNDE SEVGİLİ



      Divan  edebiyatı günümüzde de bilindiği üzere eski edebiyatımızdır. Yani Tanzimat edebiyatından,Serveti Fünun ve Fecri Âti edebiyatından vesaireden  önce gelen edebiyatımızdır. Divan edebiyatımızın köklü bir geçmişi vardır. Ancak bu edebiyat günümüzde eskisi kadar rağbet görmemekte çünkü bunda dilinin ağır olması ve günümüzde anlaşılmamasıdır. Çünkü Divan edebiyatında ağırlıklı olarak Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar ağırlıktadır ki bunu da günümüzdeki insanlar anlamamaktadır.

      Asıl konumuza gelelim; yani Divan şiirinde sevgiliye. Divan şiirinin en önemli kişisi olmasıyla şiirde en çok sözü edilen sevgilidir. Sevgili Divan şiirinde ince ayrıntılı, sanatkarane ve soyut olarak tasvir edilir. Sevgili için çizilen ortak bir fiziki portre vardır. Sevgilinin bu bilinen fiziksel davranışının  durumunun dışındaki davranışları da bellidir. Sevgili vefasızdır, hem aşığa hem de rakibe yönelir. Sevgisine güvenilmez. Rakibe yüz verir, aşıktan kaçar. Aşığa işkence yapar. Sevgilinin özellikleri arasında acı ve ıstırap önde gelir,cana kast eder. Aşığa yar olmaz,taş yüreklidir. Aşığın acı çekmesine, inlemesine. üzülmesine vs. aldırış etmez. Sevgili cilvelidir, nazlıdır. Divan şiirinde sevgiliyi sevgili yapan bu özelliklerdir. Sevgilinin bu olumsuzluklarına rağmen aşık buna sabretmelidir, çünkü aşığı aşık yapan budur. Aşık, sevgilinin bu yaptıklarından zevk alıyor,çünkü deminde dediğimiz gibi aşığı aşık yapan bunlardır. Sevgili asla ölmez,aşık ise onun yerine ölmekten zevk alır. Sevgili daima aşığın canına kast eder. Sevgilinin bu eziyetlerindeki amacı aşığı sınamaktır; yani aşığın kararlı olup olmadığını görmektir. Sevgilinin bu işi yapmaktaki yardımcıları kılıç gibi keskin ok gibi yaralayıcı bakışlarıdır.

      Divan şiirindeki sevgili hayalidir demiştik. Yukarıda bahsettiğimiz sevgilinin özellikleri şunlardır : Gözleri bademdir ,kaşları yaydır, kirpikleri oktur,saçları gece veya yılandır,yanakları güldür, dudakları açılmamış goncadır, boyu servidir, beli incedir ve boynu da ince uzundur.  Kısacası sevgili mükemmel yaratılmış, eşi benzeri olmayan bir varlıktır.

KİTAP VE İNSAN





      İnsanoğlu eski çağlardan beri hayatlarındaki bütün gelişmeleri yazıya dökmüşlerdir. Bunu gerek Kiril alfabesi, gerek Soğd alfabesi, gerek Latin alfabesi, gerek diğer dillerin alfabesiyle dile getirmiştir. Bu devirlerden günümüze kadar yazılar ve alfabeler değişim göstermiştir. Ne kadar değişim gösterse de yazılı kaynaklar insanoğlu için önemini yitirmemiştir.

      İnsanlar eski devirlerden günümüze kadar birçok sözlü ve yazılı kaynakları öğrenerek bu günümüze kadar gelmiştir. Sözlü kaynaklar duyularak, yazılı kaynaklar ise okunarak bu güne gelmiştir. Ama bunun içerisinde  yazılı kaynaklar daha kalıcı olmuştur. Bunda da insanların bir şeyleri okuyup bilgi edinmek istemesi rolü etkindir. Yani yazı insanlar için en büyük gereksinimlerden biridir. çünkü insanlar bir şeyler yazarak duygu ve düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bu da kitap denen varlığın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Çünkü insanlar artık yazmakla yetinmeyip, bu yazdıklarını başkalarıyla paylaşma isteği de duymuşlardır. Bunları diğer insanların okuduğunu görenler insanları eğitmek için, bilinçlendirmek için, onlara bilgi vermek için, onları yetiştirmek vs.  için daha çok kitap yazmıştır. Bu kitapları okuyan insanlar gün geçtikçe bilgiye daha çok susamışlardır ve böylelikle daha çok kitap okumak istemişlerdir. İnsanların içinde doğan bu ihtiyaç insanları kitaplara yaklaştırmıştır ve dolayısıyla kitapları en iyi dost etmiştir. Çünkü insanlar aradıkları mutluluğu, huzuru,duygu dünyasını vs. kitaplarda bulmuşlardır. Bunun için kitaplar insanların en iyi dostudur. Bununla kalmayıp kitaplar ayrıca insanları bilgilendirir, eğitir, kaliteli bir birey yapar, doğru ve düzgün düşünmesini sağlar, bilinçli olmasını vs. sağlar. Kitaplar insanların yalnızlık duygusunu alır ve toplumu ve yaşadığı çevreye faydalı bir birey olmasını sağlar.

Kitapların faydalarını daha çok sayabiliriz çünkü her insanın kitaba bakış açısı farklıdır ve kitaptan  aldığı duygu da farklıdır. Ama , Mustafa Kemal'in şu sözünden de anlaşıldığı üzere : " Kitapsız yaşamak kör, sağır, dilsiz yaşamaktır. "

20 Ağustos 2014 Çarşamba

DİL VE İLETİŞİM



      Geçen yazımızda dilin tanımını yapmıştık. Bu yazımız da ise dil ve iletişim hakkında bilgi vereceğim. Şimdi yine bir kez daha dilin tanımını tekrarlayalım. Dil canlı ve tabii bir varlıktır. Dil gelişen ve değişen bir varlıktır. Dil en eski devirlerden beri ilk ve çok eski bir iletişim aracıdır. İletişim ise eski çağlardan günümüze kadar gelişerek ve değişerek gelen ve insanlar arasındaki bağı kuran araçtır.

      Eski çağlardan günümüze kadar gelen en eski iletişim aracı bilindiği üzere dildir. İletişim de yine en eski çağdan günümüze kadar gelen ihtiyaçtır. Yani dil olmazsa iletişim,iletişim olmazsa dil olmaz da diyebiliriz. Dilden sonra bir çok iletişim aracı gelmiştir. Eski çağlardan günümüze kadar insanoğlu birbirleri ile iletişim kurmak için bir çok yolu denemiştir. Örneğin;İnsanlar birbirleri ile haberleşmek için öncelikle dumanla;yani ateş yakarak ve ateşin dumanıyla haberleşmişlerdir. Daha sonra bunun arkasını evcilleştirilerek posta güvercinleri almıştır. Güvercinlerin dişileri bir kafese konup erkek güvercinleri eşlerini bırakmadıkları için posta güvercinleri olarak eğitmişlerdir. Yani haberi ulaştırıp geri dönüyorlar. Daha sonra ileriki çağlarda bunların yerini posta,telefon ve telgraflar almıştır. Günümüze gelinceye kadar iletişim olanakları git gide artmıştır. Günümüzde akıllı telefon,tablet.bilgisayar,lcd televizyon,faks makinesi,kamera.ev telefonu,cep telefonu,gazete,kitap,dergi,uydu,radyo,telsiz,sergi.tiyatro,konferans,konser vs. iletişim araçlarıdır. Günümüze gelinceye kadar teknoloji artmıştır ve bunun sonuncunda bu saydığım araçlar da gelişip ortaya çıkmıştır.

      Yukarıda da bahsettiğimiz gibi gelişerek ortaya çıkan bu araçlar iletişim için büyük kolaylıklar sağlamıştır. Yani insan hayatı için önemli bir unsur olan iletişimi kolaylaştırmıştır. Örneğin;Birbirine uzak olan iki insan akıllı telefon ve bilgisayar sayesinde hem görüntülü olarak birbirini görebilir hem de birbiriyle konuşabilir. Kısacası insan hayatı için iletişim her zaman önemlidir.

EDEBİYATTA VE İNSANIN HAYATINDA DİL

      İnsan,yaratılışından beri kendi kendine her ihtiyacını gören ve diğer canlılardan hem bu yönüyle hem de akli yönüyle farklıdır. Diğer canlılar da yeri geldi mi kendi ihtiyacını görebiliyor ama benim söylemek istediğim şudur. İnsan ilahi tecellinin yaratmış olduğu en mükemmel varlıktır ve her şeyi yapabilen bir varlıktır. İnsan bir robot değildir.

      İnsanoğlu hayatı boyunca bir şekilde birbiriyle her zaman anlaşmıştır. Günümüzde ise insanlar dil aracılığıyla birbirleriyle anlaşırlar. Bu insanoğlu için büyük bir ihtiyaçtır. Dil canlı ve tabii bir varlıktır. dil evrensel bir varlıktır. Dil gelişebilen ve değişebilen bir varlıktır. Dil şekil alabilen bir varlıktır. İnsanlar dil aracılığıyla birbirleriyle konuşarak bir çok sorunlarını halletmeye çalışırlar. Bunu da vücutlarında bulunan organları olan dil sayesinde yaparlar. Yani dil olmazsa insanlar birbirleriyle anlaşmakta güçlük çekerler. Bunun yanında her milletin kendine has bir dili vardır. O insanlarla da anlaşabilmek için onların dillerini bilmemiz gerekir. Bunun yanında insanlar birbirleriyle anlaşmak için vücut dilleriyle de konuşurlar. Dil olmazsa bir milletin varlığı da kültürü de olmaz. Dilini kaybeden milli benliğini de kaybetmiştir ve bu yüzden yok olmaya da mahkumdur. Yani bir milletin varlığı için dil çok önemli bir varlıktır.

      Dil edebiyatta da önemli bir yere sahiptir ki onun için bir çok şair ve yazar söylemek istediklerini dil aracılığıyla dile getirirler. Dil sözlü bir eseri dile getirmek için önemli bir alettir. Edebiyatımızın her devresinde;yani Divan Edebiyatı Dönemi,Tanzimat Döneminde,Meşrutiyet Döneminde,Serveti Funûn Döneminde,Fecri Ati Döneminde,Milli Edebiyat Döneminde ve Cumhuriyet Döneminde o dönemin şair ve yazarları bir çok his ve duygularını ve hatta siyasi düşüncelerini dil aracılığıyla dile getirmişlerdir. Kimileri duygu ve düşüncelerini şiir yazarak dile getirmişlerdir ve en meşhur şiirlerini vermişlerdir. Örneğin; Necip Fazıl'ın "Kaldırımlar" şiiri,Attila İlhan'ın "Ben Sana Mecburum"şiiri,Orhan Veli'nin "İstanbul'u Dinliyorum" şiiri buna en güzel ölümsüz eserlerdir.

      Bunun için dilimize sahip çıkmalıyız. Çünkü dilini kaybeden bir millet her şeyini kaybetmiştir demektir. Bunun için dilimizi başka yabancı kelimelerle yozlaştırmamalıyız ve elimizden geldiğince kendimize ait olan kelimeleri kullanmalıyız..

16 Ağustos 2014 Cumartesi

EDEBİYATTA ŞİİR

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ


gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım


ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım


akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım






Attila İLHAN